24 Ekim 2010 Pazar

who are you?


bu adamcım benim dayıma çok benziyor. küçükken dayımdan çok korkmama rağmen aynı zamanda aşıktım. cidden. şimdi bu adamcıma aşık değilim ama derin duygular besliyorum. çok derin. soruyorum böyle iğrenç saç başka kime bu kadar yakışır?

only happy when it rains

şimdi hayvanın teki yolda yürüyen etekli kızı sözlü ve fiziksel olarak (afedersin elleyerek) taciz ediyor. kız uzun süre şokta kalsa da bi süre sonra bu durumu sevdiceğine anlatıyor. ama öylesine. sevdiceği tacizcinin bütün özelliklerini ısrarla öğreniyor ve konuyu kapatıyor. kız tacizciyi pek hatırlamadığı için pek de bilgi veremiyor, bu yüzden rahat. sevdicek kızı dersane çıkışında almaya geliyor ve öğreniliyor ki; sevdicek bi psikopatmış. şaka şaka azıcık uçmuş. dersaneye gidilmemiş, bütün gün sultanahmetten topkapıya kadar kızın tarifiyle tacizci aranmış, TARİFE UYANLAR TAKİP EDİLMİŞ, FOTOĞRAFLARI ÇEKİLMİŞ, sonra da kızdan teşhis etmesi istenmiş. tabi sonra olanlar oldu. kız çıldırdı bunları öğrenince, epey kavga gürültü falan. "ben böyle tanımamıştım sevdiceğimi" diyor. yazık acıdım kıza he.

napıcak bilmem o çocukla. şimdi bize niye anlattın derseniz, dünyada ne insanlar var halinize şükredin demek için.
meselağ benim sevdiceğim hayatta böyle şeyler yapmaz. acayip mantıklı bi insan ya öyle böyle değil. şükür. çok.

14 Ekim 2010 Perşembe

the cold swedish winter

cenaze törenleri başta bana çok ilginç geliyordu. birinin ölmesi, toprağın içinde bi çukura konulup üstüne toprak atılması, GÖMÜLMEK. ilginçti bence. en yakın zamanda bir de yakılmayı tercih eden birinin cenazesini görmek istiyordum. ya da çok ilginç bir şekilde ölmüş birinin cenazesini. şu ana kadar gördüğüm cenazelerden en ilginç olanı başından akan kanlarla, sarıldığı beyaz örtü kırmızıya dönmüş olan aile dostumuzun cenazesiydi.

ama şimdi bu cenaze töreniyle anladım ki, ölümle başa çıkmak, varlığını kabullenmek, üstesinden gelmek beni çok yordu. babamı daha çok yordu tabiğ. düşünüyorum da hayat bana "yaprakdökümü" gibi de olabilirdi. acımasız türk dizileri gibi belirli ve kısa aralıklarla herkesi kaybedebilirdim. garip olurdu. acaba başa çıkabilir miydim diye düşünüyorum. en azından intihar edebilmek için bi sebebim olurdu.

şimdi çantamı hazırlayıp, bi telefon gelmesini bekleyeceğim. ne zaman gelir bilmiyorum. çok garip. ölümü  bekliyorum.

yine de hayat devam ediyor. alman edebiyatına balıklama giriş yapmayı planlarken, fransızlar yine çekti beni kendilerine. ama tamam önce genç werther'in acıları, sonra  fransız edebiyatı.

eğer robert musil- niteliksiz adam ve marcel proust-kayıp zamanın izinde okumadan ölürsem yakarken onları da benimle yakıverin.

she said:
"shh please be quiet
i know you don't want to
but please deny it."

7 Ekim 2010 Perşembe

Believe by Staind

I Know You've Waited For So Long

I sit alone and watch the clock
Trying to collect my thoughts
All I think about is you
And so I cry myself to sleep
and hope the devil I don’t meet
In the dreams that I live through

Believe in me
I know you’ve waited for so long
Believe in me
Sometimes the weak become the strong
Believe in me
This life’s not always what it seems
Believe in me
cause I was made for chasing dreams

PS: tmm videoyla alakası yok sadece denk geldi 00.15-00.22 arasını göstermek istedim :D

4 Ekim 2010 Pazartesi

remember yesterday..

günün sevinci: küçük prensin cemal süreya çevirisi.
tilki: "eğer beni evcilleştirirsen başak tarlaları bana senin saçlarını hatırlatır."
sonsuz teşekkürler kerem.

günün anafikri: mavi kuş ile küçük kız.
"bilirim çok kirlidir aşk sicilim.sen denersen ben de denerim*."

günün şairi: Rimbaud
Beni bırakmayacağına söz vermesini isterdim. Yirmi kez verdi, bu aşık sözü. Ona: Seni anlıyorum, demem kadar boştu bu söz aslında.

hayat bunlarla güzel.

1 Ekim 2010 Cuma

and so it is

insanın, küçük prensi en az kendisi kadar seven ve cemal süreya çevirisini sahaf sahaf arayan biriyle bi biloğu paylaşması çok ender bişey bence. kıymet bilen bi insanım sanki. ama umutluyum bulucaz o çeviriyi de. hem de tam istediğimiz gibi çıkıcak. böyle mutlu ölücez falan.

bugünlerde, hayatımda ilk defa öğrenmeyi istediğim cevaplar uğruna karşımdakini boğar gibi üstüste  sorular sormuyorum. eskiden olsa sonuna kadar gider, öğrenmeden bırakmazdım.  şimdi zamanı gelince öğrenebileceğimi düşünüyorum. ya da o zamana kadar unuturum, ki zaten önemli bişeyi de beklemiyorumdur belki de. hayat güzel ya. martılar felan.

dünyanın en güzel ikinci şarkısını söylememe rağmen hala dinlememiş insanlar var. buyrun sözleri.

And so it is
Just like you said it would be
Life goes easy on me
Most of the time
And so it is
The shorter story
No love, no glory
No hero in her sky


I can't take my eyes off of you
I can't take my eyes off you

Did I say that I loathe you?
Did I say that I want to
Leave it all behind?

I can't take my mind off of you
I can't take my mind off youMy mind...my mind...
'Til I find somebody new

oh çokoş oldu.

buçuğa on kala.